31 Temmuz 2011 Pazar

Borcunu yapılandırıp peşin ödemeyi seçenlerin son ödeme tarihi 1Ağustos 2011



Borcunu yapılandırıp peşin ödemeyi seçenlerin son ödeme tarihi 1 Ağustos 2011


  Soru: 4 Ekim 2000 tarihinde Bağ-Kur’a kayıt yaptırdım. Bugüne kadar hiç prim ödemedim. Peşin ödeme talebiyle yapılandırmaya başvurdum. Bana iki tane ödeme formu verdiler. Ödemeyi geçen ay yapamadım. Yapılandırma hakkım kayboldu mu?
.
PEŞİN ÖDEMEYİ SEÇENLER İÇİN SON ÖDEME TARİHİ 1 AĞUSTOS 2011
Cumhuriyet tarihimizin en büyük mali affı olan 6111 sayılı Kanun, SGK alacaklarında peşin ödemeyi seçenler için son ödeme tarihini 30 Haziran 2011 olarak belirlemişti. Ancak SGK isabetli bir biçimde Kanunu geniş yorumlayarak peşin ödemeyi seçenlerin 30 Haziran 2011 tarihinde ödeme yapmasalar dahi yapılandırmalarının bozulmadığına ancak yapılandırma şartlarının geçerli olabilmesi için ödemenin bir aylık gecikme zammı ile birlikte en geç 1 Ağustos 2011 tarihine kadar yapılması gerektiğine hükmetti. Dolayısıyla SGK’ya olan prim borcunu yapılandırıp peşin ödemeyi seçenlerin son ödeme tarihi 1 Ağustos 2011’dir.

DURDURULAN SİGORTALILIK SÜRELERİ TEK SEFERDE ÖDENECEK
Bilindiği üzere, 30 Nisan 2008 tarihi itibariyle 60 aydan daha uzun süre borcu olan 4/b kapsamındaki (Eski Bağ-Kur) sigortalıların sigortalılık süreleri son ödeme tarihi itibariyle durduruldu. Faaliyeti devam edenlerin 1 Mayıs 2008 tarihi itibariyle yeniden sigortalılıkları başlatıldı. 6111 sayılı Kanun, 60 aydan fazla borcu olduğu için sigortalılık süresi durdurulanlara, durdurulan bu sigortalılık sürelerini ihya etme hakkı tanıdı. Ancak bunlara taksitle ödeme yapma imkânı getirilmedi. Bu nitelikteki borçların 6111 sayılı Kanunun yayınlandığı ayı takip eden 5. ay sonuna kadar ödenmesi şart. Bu nedenle ihya borcu olan sigortalılar ödemelerini en geç 1 Ağustos 2011 tarihine kadar yapmak zorundalar, aksi halde ihya anlaşması geçersiz olacak.

.
60 aydan fazla süreye ilişkin borcunu ihya ettiği halde borcun tamamına ilişkin ödemeyi 1 Ağustos 2011 tarihine kadar yapmamış olanlar 6111 sayılı yapılandırma hakkını kaybedecek ama dilediği herhangi bir zamanda bu süreleri tekrar ihya edebilecek. Ancak bu durumda yeni borç prime esas kazanca göre hesaplandığı için daha yüksek hesaplanacak. Bu nedenle ihya borcu olanlara 1 Ağustos 2011 tarihine kadar ödeme yapmalarını tavsiye ederim.

TAKSİT YA DA CARİ AY ÖDEMESİNİ İKİDEN FAZLA AKSATMAMAK GEREKİR
SGK’ya olan prim borçlarını taksitle ödemeyi seçmiş olanların bir takvim yılı içinde en fazla 2 taksiti ödemeyip ödenmeyen bu taksitleri son taksit ödemesini izleyen ayın son gününe kadar ödemeleri şart. Örneğin; borcunu 6 taksit yaptıran kişinin son taksiti 2012 Nisan ayında ödenecek. Borçlu daha önce süresinde ödeyemediği Haziran ve Eylül aylarına ait taksitlerini en geç 2012 Mayıs ayında faizi ile birlikte ödemez ise yapılandırması bozulacak.

.
Borcunu yapılandıran ve faaliyeti halen devam edenlere her ay cari ay primi tahakkuk ettirilmektedir. Bunların yapılandırma taksitlerini ödeme yanında bir takvim yılı içinde ikiden fazla cari ay prim borcunu aksatmadan ödemesi yapılandırma anlaşmasının devam etmesi için şart. Dolayısıyla taksitlerini düzenli ödeyen ancak cari ay prim borcunu ödemeyenler yapılandırma hakkını yitirecek. Örneğin; borcunu 12 taksit yapan ancak 2011 Mayıs ayı cari prim borcundan itibaren ödemekle yükümlüğü olduğu Mayıs-Haziran-Temmuz aylarına ilişkin cari ay borçlarını ödemeyenlerin yapılandırma anlaşmaları 1 Eylül 2011 tarihinde bozulacaktır.

.
SGK’ya borcu olan ve bu borcunu yapılandıran tüm vatandaşlarımızın taksitlerini ve cari ay prim borçlarını aksatmadan ödemelerini tavsiye ediyorum.








Şerif Akcan
serif.akcan@tg.com.tr
31 Temmuz 2011 Pazar

Çalışan Dünyası

http://www.turkiyegazetesi.com/makaledetay.aspx?id=500563

SUÇ EKONOMİSİNİN DEV BİLANÇOSU





İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın araştırmasına göre Türkiye'de 2010'da yasadışı faaliyetlerde oluşan ciro en az 8 milyar lira.

.

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO) ''Suç Ekonomisinin Türkiye Bilançosu'' adlı araştırmasına göre, 2010 yılında 27 kalemde Türkiye'de yasadışı faaliyetlerde oluşan ciro en az 8 milyar lira, elde edilen net kazanç ise 3 milyar 250 milyon lira oldu.

.
İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan suç ekonomisinin kamu düzeni açısından büyük tehlike oluşturduğunu belirterek, ''Ekonominin kara deliğine dönüşen, insanlarımızın canına ve malına kasteden suç ekonomisinin önüne geçmek için kolluk kuvvetlerine ve hukuk sistemimize büyük iş düşüyor'' ifadelerini kullandı.

.
Araştırmaya ilişkin olarak İSMMMO'dan yapılan açıklamada, Türkiye gündeminde kaçak içki ölümleri, artan fuhuş, hırsızlık gibi olayların sıkça tartışma masasına yatırıldığı ifade edilerek, 2010 yılında 27 kalemde Türkiye'de yasadışı faaliyetlerde oluşan ciro en az 8 milyar lira olduğu savunuldu.

.
Araştırmaya göre suç ekonomisini oluşturan kriminal ve kaçakçılığa dayanan illegal sektörlerde, kaçak içki, fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık, sahtecilik gibi birçok kalemdeki toplam yıllık net gelir de en az 3 milyar 250 milyon lirayı buluyor.
İSMMMO'nun, Emniyet Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu verileri ile Birleşmiş Milletler ve OECD suç istatistikleri üzerinden yaptığı araştırmaya göre suç ekonomisi, asıl olarak doğrudan suçla elde edilen ''kriminal sektör'' ve kaçakçılığa dayanan ''illegal sektör''den oluşuyor. İllegal sektörü, yasalara aykırı üretim ve dağıtım, kriminal sektörü ise doğrudan suça dayanan yüksek riskli ve karlı girişimler oluşturuyor.

.
Araştırma sonuçlarına göre, uyuşturucu, insan ticareti, hırsızlık gibi klasik suç kalemlerinin yanı sıra, yüksek oranlı Özel Tüketim Vergisi ve gümrük vergileri yüzünden cazip hale gelen içki, sigara, çay gibi ürünlerde yasadışı ticaret pazarın beşte birine kadar ulaşıyor.

www.aa.com.tr/

01.07.2011-31.12.2011 arası askerlik borçlanması miktarı


 .

Askerlik borçlanması içinde bulunduğunuz döneme ait prime esas kazançlara göre yapılır .

Askerlik borçlanması alt sınırı prime esas kazancın alt sınırının  uygulamada asgari ücretle prime esas kazancın alt sınırı eşitlenmesi nedeniyle asgari ücretin  %32 sidir. Üst sınırı ise prime esas kazancın (asgari ücretin) 6,5 katının %32 sidir.

01.07.2011-31.12.2011 arası ve 2011 temmuz sonrası askerlik borçlanması miktarını hesaplayalım

.

prime esas kazancın alt sınırı ile asgari ücret eşittir ve aylık .837 TL günlük  27,90 TL dir .En az borçlanma bedeli için  Askerliği kaç gün borçlanacaksanız  27,90 TL ile çarpacaksanız çıkan rakamında %32 sini alacaksınız



formül aşağıdaki şekildedir

Borçlanma gün sayısı  X prime esas kazancın alt sınırı ile üst sınırı arasındaki seçilecek miktar  X0,32 = askerlik borçlanma miktarı tutarlar

1 günlük 1 yıllık ve 18 aylık askerlik borçlanma miktarlarını yazalım

01.07.2011-31.12.2011 tarihleri arası için
Borçlanılacak süre
en az ödenecek tutar

gün x asgariücret x %32


en fazla ödenecek tutar gün x asgari ücret 6,5 katı x %32

1 gün
8,93 TL


58,03 TL

30 gün
267,84 TL


1.740,96 TL

360 gün (1 yıl)
3.214,08 TL


20.891,52 TL


540 gün (18 ay)



4.821,12 TL



31.337,28 TL




bağkurlular ve ssk lılar ( 4 a ve 4 b liler ) askerlik şubesine sgk il müdürlüğünden veya sosyal güvenlik merkezinden alacakları askerlik tarihleri ile ilgili  formu tasdik ettirmeleri gerekmektedir. Daha sonra borçlanma süresini belirtir basit bir dilekçe ile başvurabilirler.Askerlik tarihiniz ilk sigortalılığınızdan önce ise borçlandığınız kadar işe başlama tarihiniz geri gider

 .

http://www.calismadunyasi.com/askerlik-borclanmasi-miktari

Yalnızca Muhtar Beyanına Göre Tarım Bağ-Kurlusu Olanların 1 Ekim2008’den Sonraki Durumları Netlik Kazandı



Tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar 1 Ekim 2008 tarihinden önce 2926 sayılı Kanun kapsamında zorunlu olarak sigortalı sayılmışlardı.

I- GİRİŞ

Tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar 1 Ekim 2008’den sonra ise, 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi kapsamında sigortalı sayılmışlardır.

Tarımda kendi nam ve hesabına çalışan on binlerce insanımız 1 Ekim 2008’den önce başka hiçbir kayıt ve belgeye bakılmadan yalnızca köy veya mahalle muhtarlarının beyanına göre 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Yasası kapsamında sigortalı olmuşlardır.

1 Ekim 2008’den önce yalnızca köy veya mahalle muhtarlarının beyanına göre tarım Bağ-Kurlusu olan kişilerin 1 Ekim 2008’den sonra ziraat odası, tarım il/ilçe müdürlükleri çiftçi kayıt sistemi veya tapu kayıtları yoksa, tarım Bağ-Kur sigortalılıklarının 1 Ekim 2008 tarihi itibariyle sona erdirilmesi gerektiği kanaati Sosyal Güvenlik Kurumu’nda yaygındı.

Sosyal Güvenlik Kurumu 16 Mayıs 2011 tarihinde B.13.2.SGK.0.10.03.03 / 10 282 735 sayı numarasıyla bu konuyla ilgili yazılı bir talimat yayınlayarak durumu netleştirdi. Bu çalışmamızda, 1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kur’lusu olanların 1 Ekim 2008’den sonra sigortalılık durumlarının ne olacağını açıklamaya çalışacağız.

II- 1 EKİM 2008’DEN ÖNCE YALNIZCA MUHTAR BEYANINA GÖRE TARIM BAĞ-KURLUSU OLMANIN YASAL DAYANAĞI

1 Ekim 2008 tarihinden önce tarımda kendi nam ve hesabına çalışanların hangi kayıt ve belgelere göre tarım Bağ-Kur sigortalısı olacakları, mülga 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Yasası’nın “Tescilde Esas Alınacak Kayıtlar” başlıklı 10. maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Mülga 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Yasası’nın 10. maddesi hükümleri; “Sigortalıların kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, 21.10.1935 tarih ve 2834 sayılı Kanun’a göre kurulan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin, 18.04.1972 tarih ve 1581 sayılı Kanun’a göre kurulan tarım kredi kooperatifleri ve birliklerinin, 24.04.1969 tarih ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan Pancar Ekicileri İstihsal Kooperatifleri ile Birliği (Pankobirlik), Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtları esas alınır. Belirtilen bu merci, kurum, kuruluş, kooperatifler ve birlikleri ile şirket ve bankalar, Kurum’un isteği üzerine her türlü bilgiyi ve belgeyi vermekle yükümlüdürler.” şeklindeydi.

Kanun metnindeki hükümlerden anlaşılacağı üzere, 1 Ekim 2008’den önce tarım Bağ-Kur sigortalısı olmak için geçerli olan kayıt türlerinden birisi de, köy ve mahalle muhtarlarının yazılı beyanlarıdır. Yani, yalnızca muhtarın yazılı beyanına göre tarım Bağ-Kur sigortalısı olunabilmekteydi.

1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kurlusu şu şekilde olunuyordu. Tarım Bağ-Kurlusu olmak isteyen kişi Bağ-Kur’a geliyordu. Bağ-Kur tarafından bu kişiye bir adet boş Bağ-Kur’a giriş bildirgesi bir adet de boş 2926 sayılı Kanun’a göre Bağ-Kur sigortalılık belgesi (İB formu) veriliyordu. Sigortalı olmak isteyen kişi, İB formunun “I- Bu kısım ilgili köy ve mahalle muhtarlığınca doldurulacaktır” yazan kısmını, herhangi bir köy veya mahalle muhtarına doldurtup, Bağ-Kur’a giriş bildirgesi’ni de herhangi bir köy veya mahalle muhtarına doldurtup ve imzalatıp, bu iki belgeyi Bağ-Kur’a verdiğinde, takip eden aybaşından itibaren sigortalılıkları başlatılmaktaydı.

Tarım Bağ-Kur sigortalılığı zorunlu bir sigortalılık olduğu ve düzenli prim ödemesinde bulunulmasa bile sigortalılığın kesintisiz devam edebildiği bilindiği için, on binlerce insanımız 1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kurlusu oldu. Çünkü, yalnızca          muhtar beyanına göre sigortalı olmak, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına girmenin de en kolay ve basit bir şekliydi.

Bazı Bağ-Kur İl Müdürlükleri 1 Ekim 2008’den önce tarım Bağ-Kurlusu olmak isteyenlerden mutlaka tapu kayıtlarının olma şartını aramışlardır. Ancak, bu uygulama mülga 2926 sayılı Yasa’nın 10. maddesi hükümlerine ters olduğu için, bütün il müdürlükleri tarafından uygulanmamıştır.

III- 1 EKİM 2008’DEN SONRA YALNIZCA MUHTAR BEYANINA GÖRE TARIM 4/b SİGORTALISI OLMA İMKÂNI ORTADAN KALKTI

Tarımda kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar, 1 Ekim 2008’den sonra da 5510 sayılı Yasa kapsamında zorunlu tarım 4/b sigortalısı sayılmaya devam edilmişlerdir. 5510 sayılı Yasa ile birlikte 1 Ekim 2008’den sonra, ilk defa tarım 4/b Bağ-Kur sigortalısı olacaklar için, ziraat odaları ile ziraat odalarının bulunmadığı yerlerde tarım il/ilçe müdürlüklerinde kayıtlı olma şartı getirilmiştir. Bu iki kayıt türü dışındaki diğer kayıtlara tarım 4/b sigortalılığında itibar edilmemiştir.

5510 sayılı Kanun’da, mülga 2926 sayılı Kanun’un 10. maddesinde yer alan tescilde esas alınacak kayıtlar konulu bir madde bulunmamaktadır. Ancak, tarımda kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanların sigortalılıklarında ziraat odaları ile ziraat odalarının bulunmadığı yerlerde tarım il/ilçe müdürlüklerinde kayıtların esas alınacağı, 5510 sayılı Kanun’da, 12.05.2010 tarihli Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde ve diğer ikincil mevzuatların muhtelif maddelerinde serpiştirilmiş halde bulunmaktadır.

IV- 1 EKİM 2008’DEN ÖNCE YALNIZCA MUHTAR BEYANINA GÖRE TARIM BAĞ-KURLUSU OLANLARIN 1 EKİM 2008’DEN SONRAKİ DURUMLARI

1 Ekim 2008’den önce tarım Bağ-Kur sigortalılığına esas başka hiçbir kayıt türü (tapu, ziraat odası, kooperatif vb.) olmadan yalnızca köy veya mahalle muhtarının beyanına göre sigortalı olmak, adeta sosyal güvenlik sistemine “pamuk ipliğiyle bağlanmak” gibiydi. Çünkü, bir köy veya mahalle muhtarının yazılı beyanı ve imzasıyla tarım Bağ-Kurlusu olunuyor, bir muhtarın yazılı beyanı ve imzasıyla da tarım Bağ-Kur kapsamından çıkılabiliyordu.

1 Ekim 2008’den sonra tarım 4/b sigortalılık tescilinde yalnızca iki kayıt türüne (ziraat odası kayıtları ile ziraat odalarının bulunmadığı yerlerde tarım il/ilçe müdürlüğü kayıtları) itibar edilmeye başlayınca, 1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kurlusu olanlar, 1 Ekim 2008’den sonra sigortalılıklarının devam edip etmeyeceği konusunda tereddüt yaşadılar.

Çünkü, bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun açık ve net bir mevzuat hükmü bulunmamaktaydı. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 05.03.2009 tarihli ve 2009/37 sayılı Genelgesi’nin 3.2.3.7. madde numaralı bölümünde bu konuyla ilgili olarak aynen; “01.10.2008 tarihinden önce sigortalı olanlardan ziraat odası kaydı bulunmayanların ziraat odalarına, ziraat odalarının bulunmadığı yerlerde ise tarım il/ilçe müdürlüklerine kayıt olmaları gerektiğinden, sigortalılara bu husus duyurularak gerekli kayıtların yapılması sağlanacaktır.” şeklinde bir hüküm yer almaktaydı. Genelge’de yer alan bu hükümler sigortalılığın devam edip etmemesi hususunda açık ve net olmayıp muğlak olduğundan, 1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kurlusu olanların 1 Ekim 2008’den sonra da sigortalılıklarının yine aynı şekilde yalnızca muhtar beyanına göre devam ettirilip ettirilmeyeceği, hem vatandaşlar tarafından tam olarak bilinmemekte, hem de Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri tarafından net olarak karar verilememekteydi.

Aslında bu konuda yaşanan tereddütler haklı ve yerindeydi. Çünkü, muhtar beyanı gibi “soyut” olan ve yazılı hiçbir kayıt ve belgeye dayanmayan bir ifadeye göre, 1 Ekim 2008’den sonra da zorunlu sigortalılığın devam ettirilip ettirilmeyeceğine karar vermek sıkıntılı bir durumdu.

Ancak, 1 Ekim 2008’den önce Bağ-Kur’a tarım sigortalılığına dair giriş bildirgesi vererek yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kurlusu olanlardan sigortalılıklarının 1 Ekim 2008’den sonra da devam ettirilmesini isteyenler için de haklı durumlar vardı. Çünkü bu kişiler, 1 Ekim 2008’den önceki mevzuatın gereklerini yerine getirerek sigortalı olmuşlar ve sigortalılıklarının da aynı şekilde (yalnızca muhtar beyanına göre) devam ettirilmesini istiyorlardı. Bahse konu sigortalılar söz konusu taleplerinde haklı idiler. Çünkü, bilindiği üzere Bağ-Kur’da 04.10.2000’den sonra vergi mükellefiyeti olmadan yalnızca meslek odası kaydına göre sigortalı olma imkânı kalmamıştır. Ancak, 04.10.2000’den önce meslek odası kaydına göre Bağ-Kur sigortalılığı başlatılanların aynı (04.10.2000’den önceki esnaf/meslek odası kayıtları) kayıt ve belgelere göre sigortalılıkları 04.10.2000’den sonra da devam ettirilmişti.

Bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilileri arasında yaşanan uzun süreli istişare ve görüşmeler neticesinde bir karar verilmiş ve bu karar, 16 Mayıs 2011 tarihinde B.13.2.SGK.0.10.03.03/10 282 735 sayı numarasıyla, yazılı bir talimat haline dönüştürülmüştür.

Söz konusu talimatta aynen; “…resen veya ilgilerin talebi üzerine muhtar tarafından onaylanan Sigortalılık Giriş Bildirgeleri ile 01.10.2008 tarihinden önce sigortalılıkları başlatılanlardan dosyalarında giriş bildirgesinden başka belge olmayan ve sigortalılıkları devam edenler ile 1479 sayılı Kanun Ek 19., 5510 sayılı Kanun’un geçici 17. maddesine göre sigortalılıkları durdurulanlardan bu süreleri ihya etmek isteyenler ve geçici 17. madde gereğince sigortalılıkları durdurulanlardan 01.05.2008 tarihi itibariyle yeniden sigortalılıkları başlatılanlar ile hizmetlerini birleştirmek isteyenlere, sigortalı giriş bildirgesindeki muhtar onaylarının muhtar kaydı olarak esas alınması, bu sigortalılardan yeni belge istenilmemesi ve sigortalılıklarının geçerli sayılması gerekmektedir.” ifadeleri yer almaktadır.

Üstte metni verilen talimattaki ifadelere göre, 1 Ekim 2008’den önce yalnızca köy veya mahalle muhtarının beyanıyla tarım Bağ-Kur sigortalısı olan kişilerin 1 Ekim 2008’den sonra da aynı şekilde yalnızca muhtar beyanına göre sigortalılıklarının devam ettirilmesi gerekmektedir.

Örnek olarak; Bay A, bulunduğu mahalle veya köydeki muhtara giriş bildirgesini ve İB formunu onaylatarak Bağ-Kur’a vermiş ve 15.12.2004 tarihi itibariyle Bağ-Kur tarım sigortalısı olmuştur. Bay A’nın günümüze kadar ziraat odası, tarım il/ilçe müdürlüğü gibi hiçbir yerde kaydı bulunmamaktadır. SGK’nın üstte madde metnini verdiğimiz talimatı gereği, Bay A’nın tarım Bağ-Kur sigortalılığı yalnızca muhtar beyanına göre 1 Ekim 2008’den sonra da hatta günümüze kadar devam edebilecektir.

Hatta aynı talimat gereği, Bağ-Kur’a beş yıl ve üzeri borçları olduğu için sigortalılıkları SGK tarafından otomatikman durdurulanlar da, muhtar beyanına göre sigortalılıklarını devam ettirebileceklerdir.

Ancak burada önemli bir husus vardır. Şöyle ki; 1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre tarım Bağ-Kur sigortalılığı başlatılıp ta, 1 Ekim 2008’den önce herhangi bir şekilde sona erenlerin 1 Ekim 2008’den sonra tarım 4/b sigortalısı olabilmeleri için mutlaka ziraat odaları ile ziraat odalarının bulunmadığı yerlerde tarım il/ilçe müdürlüklerinde kayıtlı olmaları gerekmektedir.

Ayrıca, 1 Ekim 2008’den önce yalnızca muhtar beyanına göre, tarım Bağ-Kur’lusu olan kişilerin 1 Ekim 2008’den sonra ziraat odaları veya tarım il/ilçe müdürlükleri kayıtları olmasa bile tapu kayıtlarına göre sigortalılıkları devam ettirilebilmektedir.

V- SONUÇ

1 Ekim 2008’den önce yalnızca köy veya mahalle muhtarının yazılı beyanına göre tarım Bağ-Kur’lusu olan vatandaşların 1 Ekim 2008’den sonra da yalnızca muhtar beyanına göre tarım 4/b sigortalılıklarının devam edip etmeyeceğiyle ilgili uygulamada 16.05.2011 tarihine kadar bir tereddüt ve muğlaklık vardı.

Sosyal Güvenlik Kurumu 16 Mayıs 2011 tarihli ve 10 282 735 evrak numaralı yazılı talimatıyla bu muğlak konuya bir açıklık getirdi. Söz konusu talimata göre, 1 Ekim 2008’den önce yalnızca köy veya mahalle muhtarının yazılı beyanına göre tarım Bağ-Kur’lusu olan vatandaşların 1 Ekim 2008’den sonra da yalnızca muhtar beyanına göre tarım 4/b sigortalılıkları devam edebilecektir.

Muhtarların kişisel ve yerel ilişkilerden dolayı, SGK’ya verdikleri yazılı beyanları bazen yalanlar nitelikte yeni beyanlar verdikleri hususunu göz önünde bulundurarak, bu durumda olan vatandaşlara sigortalılıklarını teyit ve takviye edici nitelikte ziraat odalarına bir an evvel kaydolmalarını tavsiye ediyoruz.

Kendi nam ve hesabına çalışmalarından dolayı sigortalı olan kişiler için, SGK’ya (Bağ-Kur’a) giriş bildirgesi vermenin ne kadar önemli olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Yazı konumuzda görüldüğü üzere, bir muhtarın beyanına göre vatandaşlar emekli olabiliyor. O nedenle, bağımsız çalışan vatandaşlarımıza hangi durumda olursa olsunlar, prim borcundan falan korkmadan bir an önce SGK’ya giriş bildirgesi verip sigortalılık haklarını başlatmalarını tavsiye ediyoruz.



Derda AKCAN*

Yaklaşım

http://www.ozdogrular.com/content/view/16499/

25 bin çocuk SSK'lıya iptal 1 Mayıs 2008’de emeklilik yaşını 65’eçıkaran yasaya takılmak istemeyen ebeveynler denetimde yakalandı.




Emeklilik yaşının 65’e yükseltilmesinin ardından, erken emekli olabilmeleri için aileleri tarafından sigortalı gösterilen yaklaşık 25 bin çocuk işçi, İzmir Sosyal Güvenlik (SGK) İl Müdürlüğü müfettişlerine takıldı. SGK müfettişleri yaptıkları araştırmada, İzmir’de 24 bin 931 çocuğun sigortalı yaptırıldığını ve bunlardan sadece 199’unun gerçek sigortalı olarak reklam ajanslarında çalıştığını belirledi. Denetimler sonunda 24 bin 732 çocuk işçinin sigortaları iptal edildi. Ailelerin ödedikleri toplam 2.5 milyon liralık prim devlete gelir olarak bırakıldı. Sahte evraklarla sigortalı yaptıran 6 bin 746 işyeri hakkında ise 2.5 milyon liraya yakın para cezası kesildi.

.

25 BİN ÇOCUK İNCELENDİ
Emeklilik yaşını 65’e yükselten ve sosyal güvenlik sisteminde köklü değişiklikler öngören yasanın çıkmasına kısa bir süre kala, Türkiye genelinde 1 milyon 400 bin aile 15 yaş altı çocuğunu reklam ajanslarında çalışıyormuş gibi sigortalı yaptırdı. İzmir’de de binlerce aile SGK önünde kuyruklar oluşturarak, çocuklarını en az 15 gün bir yerde sigortalı göstererek devlete prim ödedi. O dönemde yapılan uyarılara rağmen aileler erken emekli olabilmeleri için çocuklarına birer sigorta numarası alarak ilk primlerini yatırdı.

.

PRİMLERİNİ YATIRMIŞLAR
Ancak bu çocukların büyük bölümünün çalışmadığı halde sigortalı olduğu ihbarlarını değerlendiren SGK İzmir İl Müdürlüğü, Ağustos 2008 yılından itibaren İzmir’de 6 bin 746 işyerinde 15 yaş altı 13 bin 217, 15- 18 yaş arası 11 bin 515 çocuğun çocuk işçi olarak gösterildiğini belirledi. Çocuk işçi çalıştıran şirketlerden çoğunun reklam ajansları olduğu tespit edildi. Araştırmada 24 bin 732 çocuğun çalışmadığı halde çalışıyormuş gibi gösterilip, sigorta primlerinin yatırıldığı tespit edildi.

.

SİGORTALAR İPTAL EDİLDİ ŞİRKETLERE CEZA GELDİ
SGK İzmir İl Müdürü Mustafa Keskin, ailelerin çocuklarını 5510 sayılı yasadan etkilenmemeleri için sigortalı göstermeye çalıştıklarını ve şikøayet üzerine denetimleri sürdürdüklerini belirterek, “Yasa yürürlüğe girmeden önce aileler çocuklarını sigortalı ettirmek için çaba gösterdi. Arkadaşlarımız çocuk sigortalılarda sahte işlem olabileceğini düşünerek, İzmir’de 25 bine yakın çocuk sigortalıyı takibe aldı. Tek tek incelenen evrak ve işyerlerinde yapılan denetimlerde, çocuklardan çoğunun çalışmadığı belirlendi. Çocukların sigortalarını iptal ettiğimiz gibi, işyerlerine de geçersiz kayıt yaptıkları için para cezası kestik. Usulsüz sigortalılara karşı SGK denetimlerine devam etmektedir” dedi. SGK’nın çocuk işçilerine yönelik yaptığı denetimlerin sonucunda ailelerin ödediği prim ve işyerlerine kesilen ceza sonucu devletin kasasına yaklaşık 5 milyon lira girdi

.

MEHMET İNMEZ- GAZETE HABERTURK- HT EKONOMİ

Aynı kurumdan dul ve yetim aylığı alınabilir mi?


Aynı kurumdan dul ve yetim aylığı alınabilir mi?






Ölen eşim üzerinden SSK'dan maaş almaktayım. 2 ay evvel SSK emeklisi babam da vefat etti. Şimdi ben hem babamdan, hem de eşimden iki maaşı birden alabilir miyim? KAMURAN

.Eşinizden hak etmiş olduğunuz dul maaşını ve babanızdan hak etmiş olduğunuz yetim maaşının ikisini birden alma imkanınız bulunmamakta. Aynı kurumdan hem eşinden, hem de anne veya babasından ölüm aylığına hak kazananlar yapacakları tercihe göre eşinden ya da anne veya babasından kazanmış oldukları aylığı alabilmektedirler. Buradaki tercih olayı maaşın yüksek olanı ile ilgilidir. Yani siz bu maaşlardan hangisi yüksekse o maaşı tercih edebilirsiniz.
.
Doğum sonrası sigortalı çalışıyorum. Doğum borçlanması yapabilir miyim? 5...540091 Nolu SMS:

.Doğum borçlanması yapabilmeniz için doğumdan önce sigortalı tescilinizin yapılmış olması, yani SSK'lı olarak çalışma şartı arandığından şu anki mevzuatlar çerçevesinde doğum borçlanması hakkınız bulunmamaktadır.

NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?

. 03.01.1971 doğumluyum. İşe giriş tarihim 01.01.1986. Prim gün sayım 4280. Ne zaman emekli olabilirim? 5...193062 Nolu SMS:

.
SSK girişinize göre 25 yıl, 49 yaş ve 5300 prim gün şartlarına tabisiniz. Bin 20 gün daha prim ödemeniz halinde prim gün sayınız, 2014 yılında 25 yıl şartınız, 2020 yılında da yaş şartınız dolacaktır. Bu durumda prim gün sayınızı tamamlayarak 03.01.2020 tarihinde emekli olabilirsiniz.



.

ALİ ŞERBETÇİ

.

www.takvim.com.tr/

Son yedi yıl içinde olan isteğe bağlı prim ödemesi dikkate alınır








Soru:Son 3.5yılda hangi kuruma daha fazla prim ödediyse vatandaş o kurum şartlarından emekli oluyor. Peki vatandaşın SSK’ya isteğe bağlı olarak ödemiş olduğu prim (01 Ekim 2007-30 Eylül 2008 yılları arası) 3.5 yıl hesabında dikkate alınır mı? Ertan ZEYBEK 

Cevap: Son yedi yıl hesabında farklı sosyal güvenlik kurumlarına ödenen primler dikkate alınmakta. Belirttiğiniz tarihler arasında isteğe bağlı ödediğiniz primler son yedi yıl hesabında dikkate alınır. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na isteğe bağlı ödenen primlerin çalışarak ödenmiş primden farkı yoktur. Ancak, isteğe bağlı prim ödemesinin son yedi yıl hesabında dikkate alınabilmesi için son 2520 gün içinde olması gerekiyor.

İşverenin ücrete zam yapmaması işçiye haklı fesih sebebi verir mi?

Soru: İşyerim 5 yıldır zam yapmıyor ve geçinemiyorum. Tazminat vermemek için de işten çıkartmıyorlar. Kendim ayrılmam için bana baskı yapıyorlar. Kıdem tazminatını hangi yollarla alabilirim? Mustafa ÖCAL Cevap: 15 yıl sigorta ve 3600 gün priminiz varsa kıdem tazminatı alarak işinizden ayrılabilirsiniz. 15 yıllık sürenin aynı işyerinde geçmesi ve 3600 gün primin aynı işyerinde ödenmesi gerekmiyor. Bu şartları sağlayamıyorsanız kendi isteğinizle işten ayrıldığınızda kıdem tazminatını alabilmek için, iş akdini haklı bir nedenle feshetmeniz gerekiyor. Asgari ücret tespit komisyonu kararına göre; asgari ücretle çalışana bile yılda en az bir kere zam yapılıyor. Asgari ücretle çalışmayana yapılacak ücret zammı, iş akdiyle veya toplu iş sözleşmeleriyle belirlenmektedir. Gerek asgari ücrete yapılan zammın, gerekse iş sözleşmesinde veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen zammın verilmemesi, işçiye haklı nedenle iş akdini fesih hakkı verir. Şayet asgari ücretle çalışıyorsanız ve asgari ücret artışı yansıtılmıyorsa, iş sözleşmenizi feshedip kıdem tazminatı alarak ayrılabilirsiniz. Ancak, ücret artışının (zam oranının) sözleşmede yer almaması halinde, ücret artışı yapılmaması veya düşük zam yapılmış olması işçiye sözleşmeyi haklı nedenle fesih hakkı vermez. Bir diğer husus da mobbing (psikolojik taciz) uygulamasının işçiye haklı nedenle fesih hakkı vermesidir. İşten ayrılmanız için mobbing uygulandığını ispat edebiliyorsanız, iş akdinizi bu gerekçe ile fesheder ve kıdem tazminatınızı istersiniz. Vermezlerse iş mahkemesine dava açıp, mobbing uygulandığını mahkemede ispat ederseniz kıdem tazminatını mahkeme yoluyla alabilirsiniz.

Eşiniz iki doğumunu borçlanarak 1440 gün kazanabilir

Soru: Eşim 1 Mart 1975 doğumlu. 20 Ağustos 1990’da SSK’lı oldu. 1998’e kadar 390 gün primi ödedi. 1993 ve 2000 doğumlu 2 çocuğu var. Ayrıca 7 Nisan 2011’de tekrar SSK’lı olarak çalışmaya başladı. Doğum borçlanması yaptırabilir mi? Yaptırırsa ne zaman emekli olur?  Uğur Öz/BURSA Cevap: Eşiniz 2000 yılındaki doğumunu borçlanarak 720 gün kazanabilir. 1993’teki doğum tarihinden sonraki iki yıllık sürede, sigortalı çalışmadığı günler için de doğum borçlanması yapabilir. 1993’teki doğumu sonrasındaki iki yıllık sürede de sigortalı çalışmadığını varsayarsak, iki doğumu borçlanarak 1440 gün kazanabilir. Eşiniz 20 yıl sigorta, 5450 gün prim ve 47 yaş şartlarına tabi. 3530 gün daha prim ödeyerek 7 Temmuz 2011 itibarıyla borçlanmayla 1920 güne yükselecek olan primini 5450 güne tamamlaması şartıyla, 1 Mart 2022’de emekli olabilir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını ek delil olarak sunabilirsiniz

Soru: Memuriyetten tazminat almadan ayrıldım. Belirttiğiniz gibi dilekçeme ret cevabı geldi ve idare mahkemesine 60 gün geçmeden dava açtım. Henüz bir gelişme yok. Ne yapmalıyım?  M.Ali YILDIRIM Cevap: Emekli ikramiyesi almak için davanızı, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 9 Temmuz 2011 tarihinden önce açtığınızdan, mahkeme iptal kararı çerçevesinde karar verecektir. Mahkeme lehinize biteceğinden emekli ikramiyenizi alırsınız. Bu aşamada yapacağınız bir işlem yok. Ancak, 9 Temmuz 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 12 Mayıs 2011 tarih, Esas: 2010/81 ve Karar: 2011/78 sayılı kararını mahkemeye ek delil olarak sunabilirsiniz.

Memurluktan ayrılıp emekli aylığı bağlanacak yaşın dolmasını çalışmadan bekleyebilirsiniz

Soru: 18 Nisan 1964 doğumluyum. 28 Şubat 1983’te SSK’lı oldum. 428 gün prim ödedim. 550 gün askerlik borçlanmasını da ödedim. 1 Nisan 1988’den itibaren Emekli Sandığı’na tabi olarak çalışmaktayım. Ne zaman emekli olabilirim?  Mustafa GÖNEN Cevap: 25 yıl fiili hizmet süresi ve 49 yaş şartlarına tabisiniz. Fiili hizmet süresi şartını sağladığınızdan 18 Nisan 2013’te emekli olabilirsiniz. 25 yıllık fiili hizmet sürenizi doldurduğunuzdan işinizden ayrılarak, çalışmadan emekli aylığı bağlanmasını bekleyebilirsiniz. Ancak bu durumda, emekli ikramiyenizi 49 yaşınızı dolduracağınız tarihte alabilirsiniz. Emekli aylığınız da aynı tarihte bağlanır.

Çalıştığınız yer özel şirketse askerlik süreniz için kıdem tazminatı alamazsınız

Soru: Şeker fabrikasında çalışırken, 20 aylık askerlik borçlanmamı yaptım. Emekli olurken işyerine bildirdiğim halde 20 aylık askerlik borçlanmasının kıdem tazminatını alamadım. Ne yapmalıyım? Şükrü MENEK Cevap: Çalıştığınız şeker fabrikası kamuya aitse, yani kamu işçisi olarak çalışırken askerlik borçlanması yapmışsanız, borçlandığınız askerlik süreniz içinde, kıdem tazminatı almanız gerekir. Ancak şeker fabrikası özel şirketse, borçlandığınız askerlik süreniz için kıdem tazminatı alamazsınız.

Destek primi ödeyerek çalışan emekli, geçici iş görmezlik ödeneği alamaz

Soru: Destek primi ödeyerek çalışan emekli hastalanarak çalışamaz duruma düştüğünde geçici iş göremezlik ödeneği alabilir mi?  Muharrem SAĞLAM Cevap: Destek primi ödeyerek çalışan emekli, iş kazası ve meslek hastalığına tutulduğu zaman geçici veya sürekli iş göremezlik ödeneği alabilir. Bunun dışındaki sağlık nedenleriyle geçici iş göremezlik ödeneği alamaz.

www.posta.com.tr/

Miras kalanlar da takipte












Orhan Veli Kanık'ın 'Kitabe-i Seng-i Mezar' isimli şiirini bilirsiniz. Şiirin son kıtası şu şekilde:
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısiyle:
'Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı.'
Şiirin sonunda da belirtildiği gibi, canlılar için ölüm kaçınılmaz bir son. Ancak yaşam devam ediyor. Ölen açısından yaşamın sona ermesiyle birlikte, mülkiyet hakkı da sona eriyor. Mülkiyet hakkı, ölenin mirasçılarına geçiyor.

VERGİYİ UNUTMAYINTürkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan kişilere ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset veya bağış yoluyla el değiştirmesi, Veraset ve İntikal Vergisi'nin konusunu oluşturuyor.

.
Geçtiğimiz günlerde yazdığımız gibi, vergi yönetimi kendisine miras kalanların buna ilişkin beyannameyi verip vermediğini, vergiyi ödeyip ödemediklerini araştıracakmış. Biz de okurlarımıza bu konu hakkında kısa bilgiler vermek istedik.

.
Hemen belirtelim, veraset yoluyla el değiştiren mallar (para ve menkul mallar dahil) için beyanname verilmesi, her zaman için vergi ödenmesini gerektirmiyor.

İSTİSNALAR YÜKSEKÖzellikle veraset yoluyla malların el değiştirmesi halinde, vergi dışı tutulacak kısım oldukça yüksek belirlenmiş durumda.
Evlatlıklar da dahil olmak üzere, füru (çocuk, torun) ve eşten her birine isabet eden miras hisselerinin 2010 yılında 109.971 TL'si, 2011 yılında ise 118.438 TL'si vergiden istisna edilmiş durumda. Füru bulunmaması halinde eşe isabet eden miras hissesinin 2010 yılında 220.073 TL'si 2011 yılında ise 237.018 TL'si üzerinden veraset vergisi alınmıyor. Bağış yoluyla el değiştiren mallar için ise istisna 2010 yılında 2.535 TL, 2011 yılında 2.730 TL olarak uygulanıyor.
Yukarıda belirttiğimiz tutarları aşmayan veraset yoluyla el değiştirmeler için beyanname verilmesi gerekmekle birlikte, vergi ödenmesi gerekmiyor. El değiştiren malların değerinin daha fazla olması halinde ise vergi, istisna edilen tutarı aşan kısım üzerinden hesaplanıyor.

.

BEYANNAME NEREYE VERİLECEK?Veraset ve intikal vergisi beyannamesi;
Veraset yoluyla vaki intikallerde ölen kimsenin, bağışlama yoluyla gerçekleşen intikallerde bağışlayan şahsın ikametgahının, tüzel kişilerde merkezlerinin bulunduğu,
Ölen veya bağışlayan kişinin ikametgahı yabancı bir ülkede ise Türkiye'de son ikametgahın bulunduğu,
Ölen veya bağışlayan Türkiye'de hiç ikamet etmemiş veya son ikametgahı tespit edilememişse Maliye Bakanlığının belirleyeceği vergi dairesine verilecek.

.

BEYANNAME VERME SÜRESİ- Ölüm halinde, mirasçılar veraset ve intikal vergisi beyannamesini;
- Ölüm Türkiye'de gerçekleşmişse mirasçıların Türkiye'de bulunmaları halinde ölüm tarihini izleyen dört ay içinde, mükelleflerin yabancı bir ülkede bulunmaları halinde ölüm tarihini izleyen altı ay içinde,
- Ölüm yabancı bir ülkede gerçekleşmişse mirasçıların Türkiye'de bulunmaları halinde ölüm tarihini izleyen altı ay içinde, mükelleflerin ölenin bulunduğu ülkede olmaları halinde ölüm tarihini izleyen dört ay içinde, mükelleflerin ölenin bulunduğu ülkenin dışında başka bir ülkede bulunmaları halinde ölüm tarihini izleyen sekiz ay içinde,
- Gaiplik halinde, gaiplik kararının ölüm siciline kaydolduğu tarihi izleyen bir ay içinde, ilgili vergi dairesine verilmesi gerekiyor.

.

UNUTMAYIN - İkinci taksit ödemesinde Pazartesi son gün!6111 sayılı Torba Yasa kapsamında yapılandırılan vergi borçlarının ikinci taksit ödeme süresi yarın (1 Ağustos 2011 Pazartesi) mesai saati bitiminde sona eriyor.

.

AKLINIZDA BULUNSUN - 2011 yılı motorlu taşıtlar vergisi ikinci taksit ödeme süresi, 3 Ağustos 2011 Çarşamba günü mesai saati bitimine kadar uzatıldı.

.

Emeklilik için 25 yıllık sigortalılık süresi gerekiyorYAKINIM bayan 1956 doğumlu olup, 2000 yılının Şubat ayında 506 sayılı Kanuna tabi sigortalı olmuş, halen prim yatırıyor. 23.5.2002 tarihinde yürürlüğe giren Kanuna göre, emeklilik için 58 yaşını doldurmuş olması, 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 4500 gün prim ödemiş olması şartı aranıyor. 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanuna göre ise 61 yaş, 5400 gün prim ödeme şartı aranmaktadır. Yakınım emekli olmak isterse yukarıdaki maddelerden hangisinden istifade edecek? Süha Yılmaz

.
5510 sayılı SS ve GSS kanundaki 61 yaş ve 5400 prim günü emeklilik şartları, ilk defa 5510 sayılı Kanuna göre (30.04.2008 tarihinden sonra) sigortalı sayılanlar için geçerli.

.
5510 sayılı Kanunun geçici 9. Maddesine göre, 4/a (SSK) kapsamında olup da 8.9.1999 tarihinden 30.4.2008 tarihine kadar ilk defa sigortalı sayılanlar, kadın ise 58 yaşını doldurmak, 25 yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 4500 gün prim ödemiş olmak şartıyla yaşlılık aylığından yararlanabilecekler. Yakınınız ilk defa 8.9.1999 ile 30.4.2008 tarihleri arasında (Şubat 2000'de) 4/a (SSK) kapsamında sigortalı olduğundan, maalesef emeklilik için 58 yaş, 25 yıllık sigortalılık süresi ve 4500 prim günü şartlarına tabi ve 4500 gün prim ödemiş olmak koşuluyla 25 yıllık sigortalılık süresini dolduracağı Şubat 2025'de emekliliğe hak kazanacak.

.

GÜNÜN SÖZÜ'Ağlamaktan korkmayın; zihninizdeki acı veren düşünceler gözyaşı ile temiz lenir.'  Kızılderili Atasözü
Akşam

Metin Taş-Sezgin Özcan

Karınca da nereden çıktı




SİİRT Havaalanı’na gittiniz mi?

Gittiyseniz, görmüşsünüzdür.

Gitmediyseniz açıklayalım.
HAVAALANINDAKİ KARINCA
Havaalanının yolcu salonlarında, sigara içme yasağıyla ilgili uyarı afişleri var.
Yabancı yolcular için de İngilizcesi yazılmış.
Yan tarafta gördüğünüz İngilizce afişte; o bölgede sigara içmenin yasak olduğu ve yasağa uymayana 75 TL ceza kesileceği yazılı. Hemen altında da ilginç bir not var. Türkçesi şu anlama geliyor:
“Bu afiş 4207 sayılı yasaya göre hazırlanmış karınca ilan edilmiştir”
Ne anladınız?
“Hiçbir şey”
Haklısınız.
KARINCA KARIŞTIRIYORCümlenin içindeki “karınca” yani “ant” sözcüğü işi karıştırıyor.
“Karınca ilan edilmiştir” ne demek acaba?
Okurlarımızdan Hayati Bat, Siirt’e hem gidişte hem dönüşte görevlilere “Bu afişte karınca olmayacak. Karıncayı kaldırın” demiş ama onlar sadece tebessüm etmişler. Bir hafta sonra, “Bakın afişte karınca hâlâ duruyor” demiş. Görevliler de acıyan gözlerle ona bakmışlar. Uzaklaşınca, görevlilerden biri arkadaşına dönerek;
“Yazık, bu adama haftalardır afişte karınca olduğunu iddia ediyor”. ’Ta oradan minicik karıncayı nasıl gördün’ diye soracaktım ama adama acıdım. Rahatsız galiba..” demiş!..
NOT: Afişte, karınca anlamına gelen “ant” yerine “ve” anlamına gelen “and” yazılması gerektiğini, herhalde çoğunuz fark ettiniz.

TCDD’nin İngilizcesi

HAFTA başında “TCDD’de İngilizce Bilen Yok mu?” başlığı altında, orta düzeyde ingilizce bilen birinin dahi yapmayacağı TCDD hatalarından örnekler vermiştik.
Aldığımız eleştirilerden biri çok ilginçti:
“Hocam bırakın İngilizceyi, bunlar Türkçe dahi bilmiyorlar. Evet tren tarifesinin İngilizcesini ‘zamanın treni’ anlamına yazmışlar. Ancak İngilizceden önce Türkçeyi öğrensinler. Adnan Menderes yazmayı bile becerememişler.
Birisi bunlara bitişik değil ayrı yazılacağını söylesin de tabelaları düzeltsinler”.

Aşkın gözü kördür

Gözün açılması için evlenmek gerekir...
(Teşekkürler Nejat DEMİRCİOĞLU)

Birine değer vermek

“BARDAĞA kola doldurur gibi değer vereceksiniz insanlara, ağır ağır ve yavaş. Çok verirseniz köpürür taşar, elinizde bardakla kalırsınız.”
(Teşekkürler Dr. Burçin BOZDOĞANOĞLU)

Anne

Telefonunuzu 5 defa üst üste açmadığınızda sırasıyla polis, mit ve
Genelkurmay’a haber verebilecek canlıya “anne” denir.

Günün Sözü

Bilmezler ne dediklerini, çünkü bilmezler ne olduklarını.
Paul Valéry

Üç gelin ve kaynana

BİR kaynananın üç gelini varmış.
Gelinlerine çok çektiren kaynana bir gün ölmüş.
Büyük gelin; “Uzak gömüüün... uzak gömüüün” diye feryat ediyormuş.
Ortanca gelin; “Derin gömün... derin gömüüün” diye feryat ediyormuş.
Küçük gelin; “Yine gelir... yine gelir...” diye feryat ediyormuş.

TCDD ve Ankara Garı

BU da okurlarımızdan, M. Bülent Bilge’den:
Geçenlerde İzmir’den Ankara’ya trenle seyahat ettim. Tarihi güzelim Ankara Garı’na “Ankara Gar” diye bir tabela asılmış. Doğrusu “Ankara Garı” veya “Ankara-Gar” olmalı.
“Buradakiler yanlış yazmış” diye düşündüm. Yanılmışım!
Eskişehir’e geldim, tabela; “Eskişehir Gar”, Afyon’a geldim, tabela; “Afyon Gar”.
Belirsiz isim tamlamasında, tamlayan ek almaz, tamlanan ek alır. Örneğin; İstanbul yolu gibi.
Türkçede tamlamalar, sözcüklerde de çekim ekleri kalktı da haberimiz mi olmadı?
Sizce TCDD’de Türkçe bilen de mi yok? Yoksa Türkçe değişti de bizim haberimiz mi yok?

Erkekler ne ister?

- Kadınların hiçbir şey istememesini ister.
- Ne evdekinden ne ötekinden vazgeçmek ister.
- Bütün kadınlar kendisine ölüp bitsin ister.
- Kendisini terk eden sevgilisinin eşekler gibi pişman olmasını ister.

İleri derecede İngilizce

- Clean family girl: Temiz aile kızı
- Enter the desk: Sıraya gir.
- Man doesen’t become from you: Senden adam olmaz.
- Don’t make me number: Bana numara yapma.
- My mother to be my wife: Anam avradım olsun
- Don’t roast the meat: Kavurma eti.

Orta yaş (II)

ORTA yaşa geldiğinden pek emin olamayanlar:
· Yüksek sesli müzik sizi rahatsız etmeye başlıyorsa “orta yaşlısınız”.
· “Bizim zamanımızda” demeye başladıysanız “orta yaşlısınız”.
· Yemekten sonra “ağırlık çöküyorsa” “orta yaşlısınız”.
· Kilo aldım, göbeğim / popom büyüdü, diyet yapayım diye düşünüyorsanız “orta yaşlısınız”.
· Orama burama botoks yaptırsam nasıl olur diye düşünüyorsanız “orta yaşlısınız” (erkekseniz durum daha  vahim!)
(Teşekkürler Saim GÜVEN)

5 adet 3 ile 100’e ulaşmak

OKURLARIMIZIN en çok ilgi gösterdiği sorulardan biri de bu tür sorular..
Hadi bakalım, 5 adet 3 ile her türlü matematik sembolünü de kullanarak 100 sayısına nasıl ulaşabilirsiniz?
.    3
(33 x 3) +  --- = 100

.          3

http://www.hurriyet.com.tr/

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Sigortasız çalıştırana para cezası var mı?



İsmini vermek istemeyen bir okurumuz, “1999 yılından buyana bir işyerinde sigortasız çalışıyorum. Çalıştığım kişiler akrabamdı. Sigortanı yapacağız deyip bir türlü yapmadılar. Bu çalışma sürem içerisinde 2009 yılında Bağ-Kur borcumu kendim ödeyerek emekli oldum. Şimdi ise bu işyeriyle ters düştüm ve işi bırakmak zorunda kaldım. Bu iş yerine dava açmak istiyorum. 1999 yılından buyana çalıştığımı şahitlerle ispat edebilirim. Bu davada ne kadar ceza uygulanır?” diyor.

.

Bir işyerinde sigortasız çalıştırılan kişilerin olması oldukça üzücüdür. Sosyal güvenlik hakkı, bir anayasal bir hak olduğu kadar “emek hakkı” ve “kul hakkı”dır. Ama maalesef halen milyonlarca işçi, özellikle küçük işletmelerde sigortasız çalıştırılmaya devam edilmektedir. Prim belgeleri işverenler tarafından SGK’na verilmeyenlerin ya çalışırken SGK kontrol memurları/denetmenleri veya müfettişleri tarafından işyeri kayıtlarından veya fiilen çalışırken tespit edilmesi, ya da dava açmak suretiyle sigortalılıklarını sağlamaları gerekmektedir. Sigortasız çalıştırılan süreler için hizmet tespit davası açılmak suretiyle tespit ettirilmesi mümkündür.

.

Sigorta prim belgeleri işverenleri tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Sosyal Güvenlik Kurumunca fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilemeyen, ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya bilgilerden çalıştıkları tespit olunamayan sigortalıların hizmet tespit davası açmaları gerekmektedir. Sigortasız çalıştırılan işçilerin hizmetlerinin tespiti maksadıyla mahkemeye başvurmaları için kendilerine tanınan süre beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu beş yılık süre, zaman aşımı süresi olmayıp hak düşürücü süredir. Hizmet tespit davasında yetkili mahkeme iş mahkemesi veya iş mahkemesi bulunmayan yerlerde bu davalara iş mahkemesi sıfatıyla bakan asliye hukuk mahkemeleridir.

.

Sigortasız çalıştırılan işçiler, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, sigortasız çalıştırıldıklarını ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları emeklilik hesabında dikkate alınmaktadır. Sigortasız işçi çalıştıranlara uygulanan idari para cezası;

.

1) Sigortalı işe giriş bildirgesinin süresinde verilmediğinin mahkeme kararıyla veya müfettiş/denetmen incelemesiyle yada bankalardan, kamu kurumlarından alınan yazılardan tespit edilen her bir sigortalı için iki asgari ücret tutarında (2 * 837=1.674 TL) idari para cezası uygulanacak.

.

2) Aylık prim ve hizmet belgesinin süresinde verilmediğinin mahkeme kararıyla veya müfettiş/denetmen incelemesiyle yada bankalardan, kamu kurumlarından alınan yazılardan tespiti ve geriye dönük prim ve hizmet belgesi verilmesi halinde her bir ek/asıl aylık prim ve hizmet belgesi için iki asgari ücret tutarında (2 * 837=1.674 TL) idari para cezası uygulanacak. Örneğin bir yıl sigortasız çalıştırıldığı tespit edilirse, 12 ay * 1.674 TL=) 20.088 TL idari para cezası uygulanacaktır.

.

Ayrıca sigortasız işçi çalıştırdığı tespit edilen işyerlerinde bir yıl boyunca beş puanlık prim indiriminden yararlanılamayacağı gibi 6111 sayılı ilave istihdam teşvikinden de bir yıl boyunca yararlanılamayacaktır. Belki de en önemli ceza beş puanlık prim teşvikinden yararlandırılmamadır. Özellikle çok işçi çalıştırılan işyerlerinde beş puanlık indirim kaybı önemli rakamlara ulaşmaktadır.


Doğum borçlanması SSK’ya sayılır mı?

Okurumuz Burak Yılmaz, “Eşim şu an isteğe bağlı sigorta primi ödüyor. Ocak ayında doğum yapacak. Eşim doğum yaptıktan sonra isteğe bağlısını iptal ettirse ve iki sene bekledikten sonra bir yerde çalışmaya başlarsa, bu iki senelik doğum borçlanması primleri 4/a çalışmasına mı, yoksa 4/b çalışmasına mı sayılır?” diyor. Doğum borçlanması, borçlanma yapılan tarihte hangi statüye tabi ise o statüye sayılmaktadır. Eğer isteğe bağlı sigortalı iken borçlanma yaparsanız, 4/b (Bağ-Kur) sigortasına sayılır.

Ancak, isteğe bağlı sigortayı kapattıktan sonra, önce bir işte SSK’lı çalışmaya başlar ve SSK’lı çalışmaya başladıktan sonra doğum borçlanması yaparsa iki senelik doğum borçlanması primleri 4/a (SSK) çalışmasına sayılır. Yani önemli olan borçlanma başvurusu yaptığında 4/a’lı olması.




Resul KURT

info@resulkurt.com

www.yazaroku.com/

Panik yok, çözüm bulunur




Bir önceki yazımda "Çalıştıkça aylıklar neden düşüyor" başlığını kullanmış, kimlerin hangi şartlarla aylıklarının düştüğünü açıklamıştım.

Aslında konuyu ilk kez dile getirmiyorum. Ancak yazının gazetemizde manşetten verilmesiyle birlikte, telefonlar ve e-postalar da yağmaya başladı. Çalışmaya devam ettikçe ileride bağlanacak aylığın düştüğünü öğrenen okurlarımız, öfkeyle karışık şaşkınlık içinde;· Benim aylığım da düşüyor mu?

· Çalışmak yerine evde mi oturayım?

· Yıllık maaş kaybım ne kadar?

gibi soruları sıralıyorlar.

Evet, 2000 yılından önce çalışmaya başlamış olan SSK'lı ve Bağ-Kur'lular, çalışmaya devam ettikçe aylıkları eriyor. Bu durum, 2008 yılında yürürlüğe giren sosyal güvenlik reformunda gözden kaçan bir durum. 'Gözden kaçan' diyorum çünkü bu sonuç, sosyal güvenlik reformunu yapan siyasi iradenin amacıyla örtüşmüyor. Zira 2008'de yürürlüğe giren reform yapılırken;

· Emeklilik yaşı kademeli olarak 65'e yükseltildi, emeklilik sonrası çalışma şartları zorlaştırıldı. Yani mümkün olduğu kadar insanların uzun yıllar çalışması hedeflendi.

· Reform öncesinde sigortalı olanların kazanılmış hakları -büyük ölçüde-korundu.

· Kayıt dışı istihdamın azaltılması yönünde tedbirler öngörüldü.

Şimdi bu hedeflere ulaşmak için reform yapmış bir siyasi iradeden, çalışmaya ve prim ödemeye devam edenleri cezalandırması beklenebilir mi? Elbette beklenemez ancak reform kanununu (5510 Sayılı Kanun) yazan teknokratların, reformun hedeflerini kanuna tam olarak yansıttıklarını da söyleyemiyoruz.

Eğer sosyal güvenlik reformunun hedefleriyle uyumlu bir düzenleme yapılsaydı, eski sigortalıların çalıştıkları her yıl için emekli aylıklarında artış olması gerekirdi. Oysa şu an tam aksine, çalıştıkları her yıl için 25-30 liralık maaş kaybına uğruyorlar. Bu da insanların ya kayıt dışına çıkmaları ya da bir an önce emekli olmanın yollarını aramaları anlamına geliyor. Böyle bir manzaranın ise reformu gerçekleştiren iradenin amacıyla uzaktan yakından alakası bulunmuyor.

Şu halde herkes müsterih olsun, bu çelişkili durum en kısa sürede düzeltilecektir. Ayrıca bu yanlıştan dönülmesi, yani aylıkların düşmesi yerine az da olsa artmasının sağlanması, SGK'nın açıklarını da artırmayacaktır. Çünkü bugünkü durum, özellikle prim gününü doldurmuş ve emeklilik için yaşı bekleyen kişileri kayıt dışı çalışmaya meylediyor. Yani SGK prim kaybına uğruyor. Dolayısıyla aylıkların artırılmasıyla sağlanacak ilave prim geliri, rahatlıkla birbirini telafi edecektir.

Biraz müsaade...

Çalışma hayatının gündemi bakımından çok yorucu bir yılı geride bıraktık. Önümüzde ise geride bıraktığımızı aratmayacak kadar yoğun bir yıl yine bizi bekliyor. Bu yoğunluğa hazırlanmak için biraz dinlenmeye ihtiyacım var. On gün kadar müsaade istiyorum, dönüşte görüşmek üzere hoşça kalın.
Sadettin ORHAN


sorhan@bugun.com.tr

bugun.com.tr

Emlak vergisi tebliği (2)





Maliye Bakanlığı’nın “57 Seri No.lu Emlâk Vergisi Kanunu Genel Tebliği”nden bahsetmiş bugün devam edeceğini yazmıştık.

Tebliğin ilgili bölümüne geçmeden önce, Maliye Bakanlığı’nın bu tebliği yayımlamasıyla başta vatandaş olmak üzere, biz meslek mensuplarını da rahatlattığını söylemek gerekir.

Konuyu şöyle açıklamaya çalışalım:

Dünyada hiçbir meslekte bütün kanunları bileceksin diye bir anlayış yoktur. Ancak ülkemizde biz meslektaşlar bu kapsam dışında tutulmuşuzdur. Başka bir anlatımla, halkımızda meslektaşlarımın hepsi her çıkan kanunu bilmek zorundalarmış gibi bir anlayış vardır.

Bu nedenle, doğal olarak emlak vergisi beyannamesini de meslektaşlarımız hazırlar ve bir şekilde ilgili belediyeye gönderirler. İşte bizim için sorunlar burada başlar. Belediyedeki görevliler beyanname ekinde birçok belge ister, belgeleri getirirsin, bu sefer de bir önceki sahibinin emlak, çöp vergisi borcu bulunduğunu söylerler. Ne de olsa belediye, bir önceki mükellefi kaçırmış ancak yenisini yakalamıştır. Öde, yoksa beyannameni almam tavır, davranış ve eylemi başlar.

İşte bu tavır, davranış ve eylemlere Maliye Bakanlığı bu tebliğ ile son veriyor. Çıkartanların ellerine sağlık...

Şimdi tebliğe devam edelim:

Özürlüler ait uygulama;

Ülkemizin sosyo-ekonomik şartları gereği Bakanlar Kurulu kanundan aldığı yetki çerçevesinde; "... kendisine bakmakla mükellef kimsesi olup onsekiz yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin, gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların, gazilerin, özürlülerin, şehitlerin dul ve yetimlerinin Türkiye sınırları içinde brüt 200 m2'yi geçmeyen tek meskeni olması (intifa hakkına sahip olunması hali dâhil) halinde, bu meskenlerine ait vergi oranlarını sıfıra kadar indirmeye yetkilidir.” der ve devamında; “Geliri olmadığını belgelemenin usul ve esaslarını belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir." hükmü yer alır.

Özürlüler, özürlü kimlik kartı ile sıfır vergiden yararlanabilecekler.

İşte bu yetkiye dayanarak bundan böyle; özürlülerin bina vergisi sıfır uygulamasından yararlanabilmeleri için; bu durumlarını tam teşekküllü Devlet hastanesinden alınmış olan sağlık kurulu raporu ile belgelendirmeleri veya özürlü kimlik kartı sahibi mükellefler, özürlü kimlik kartlarını belediyede ilgili görevliye ibraz etmek ve "Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip olanlar Dâhil) Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu" ekine özürlü kimlik kartı fotokopisini eklemek suretiyle indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlandırılacaklardır.

Özürlü kimlik kartı sahibi olmayan mükellefler, sağlık kurulu raporunun aslını veya onaylı örneğini belediye görevlisine ibraz etmek ve "Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip Olanlar Dâhil) Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu" ekine raporun fotokopisini eklemek suretiyle bu vergi indiriminden faydalanacaklardır.

Yine bu tebliğde, özürlü kimlik kartı veya sağlık kurulu raporu fotokopisinin her yıl yeniden verilmeyeceği belirtilmektedir.

Ayrıca, bu tebliğ ile özürlünün herhangi bir gelirinin bulunup bulunmaması ile özür oranı aranılmayacak.

Hiçbir geliri olmayan mükelleflerin indirimli vergi oranından yararlanmaları için "Hiçbir Geliri Olmayanların Tek Meskenlerine Ait Taahhüt Belgesi"ni ilgili belediyeye vermeleri yeterli olup başka bir belge vermeleri istenilmeyecektir.

Engin MALAY

emalay@gazeteyenigun.com.tr

gazeteyenigun.com.tr/

Emlak vergisi tebliği açıklamaları 1 okumak için tıklayınız

İşsizlik maaşının şartları nelerdir?





.
* Bir ilaç firmasında çalışırken işten çıkartıldım. İşsizlik maaşı alabilir miyim? İşsizlik maaşının şartları neler?


İşsizlik maaşı alabilmeniz için, işten çıktığınız tarihten itibaren geriye dönük 3 yıl içerisinde 600 gün sigortalı çalışmış olmanız, son 120 gün (4 ay eder) kesintisiz sigortanızın yatmış olması ve işveren tarafından işten çıkartılmış olmanız gerekmektedir. Hak kaybına uğramamak için size en yakın İş-Kur'a şahsen müracaat etmelisiniz.

.

* 26.05.1967 doğumluyum. 01.04.1989 Bağ-Kur girişim ve 1130 prim günüm var. 30.12.2004 SSK girişim ve 2350 prim günüm var. Askerliği ödersem kaç gün prim ödemem gerekir ve ne zaman, hangi kurumdan emekli olabilirim? Cemil Cem YAVUZ


SSK'dan emeklilikte önce hangi kurumdan giriş yapılmışsa bu giriş geçerlidir ve yaş-kademe hesaplanırken bu giriş dikkate alınır. Dolayısı ile sizin de Bağ-Kur girişiniz giriş olarak baz alınacaktır. Bağ-Kur girişinize göre SSK'dan 25 yıl, 51 yaş ve 5450 prim gün şartlarına tabisiniz. Bağ-Kur'a askerden sonra başladıysanız, yapacağınız 11 aylık askerlik borçlanması ile 50 yaşa tabi olursunuz. Bu durumda 11 aylık askerlik ödemesi ve diğer hizmetlerinizle beraber toplam 3810 prim gün sayınız olur. 5450 prim gün sayınızın tamamlanması için 1640 gün daha yani 4 yıl, 7 ay daha prim ödemeniz gerekmektedir. Bu durumda prim gün sayınızı tamamlayarak 50 yaşınızın dolacağı 26.05.2017 tarihinde SSK'dan emekli olabilirsiniz.



.

* * *

.
NE ZAMAN EMEKLİ OLURUM?



* 01.01.1965 doğumluyum. 1987'de 18 ay askerlik yaptım. 1999'da tarım sigortam başladı. Ne zaman emekli olurum? İbrahim TOPÇUL

.Tarım SSK girişinize göre, 15 yıl, 57 yaş ve 3600 prim gün şartlarına tabisiniz. 18 aylık askerlik ödemeniz halinde 15 yıl, 55 yaş, 3600 prim gün şartlarına tabi olursunuz. Başlangıcınızdan itibaren ara vermeden ödeme yapıyorsanız, askerlikle beraber 2520 gün civarında prim gününüz var demektir. Bu durumda prim gün sayınızın tamamlanması için 6 yıl daha tarım SSK primi ödemeniz gerekmektedir. 01.01.2020 tarihinde tarım SSK'dan emekli olabilirsiniz.


.

ALİ ŞERBETÇİ

.

TAKVİM.COM

6111 Sayılı “Torba Kanun” ve Yeni Yönetmeliğe Göre Kısa ÇalışmaUygulaması ve Kısa Çalışma Ödeneği



4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na göre, sigortalı sayılan kişileri iş sözleşmesine tabi olarak çalıştıran işverenin, genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerini geçici olarak önemli ölçüde azaltması veya işyerinde faaliyeti tamamen veya kısmen geçici olarak durdurması hallerinde “kısa çalışma” uygulamasından söz edilmekte ve bu durumda işçilere bazı şartlarla“kısa çalışma ödeneği” ödenmesi söz konusu olabilmektedir.

I- GİRİŞ

2008 yılının ortalarında başlayan küresel ekonomik kriz, tüm dünyayı etkilerken ülkemizi de “teğet geçmemiş”, derinden etkilemiştir. Özellikle 2008 yılının son çeyreği ve sonrasında yoğunlaşan krizin yıkıcı etkilerini nispeten önlemeye, işletmelere ve çalışanlara destek sağlamaya yönelik öngörülen müesseselerden belki de en önemlisi, kısa çalışma uygulaması olmuştur(1).

Kısa çalışma uygulamasının işletmeler ve işçiler için etkisi son derece olumludur. İşletmeler karşılaştıkları ekonomik zorluklarla nispeten mücadele edebilme şansına sahip olmuşlar, işçiler de işlerini koruyabilmişlerdir. Devletin de bu uygulamadan fayda sağladığını belirtmek gerekir. Zira işçilerin istihdamda kalmaları nedeniyle rekor seviyelere çıkan işsizlik oranının daha da artması önlenmiş, yapılan çalışma karşılığı ödenen ücretlerden vergi ve sigorta primi tahsilâtı nedeniyle gelir elde edilmeye devam edilmiş, işsiz kalmaları halinde bu kişilerin yeniden işe yerleştirilmesi ile ilgili ortaya çıkacak maliyetlerden tasarruf edilmiştir(2).

10 Haziran 2003’de 4857 sayılı İş Kanunu’nun 65. maddesi ile çalışma mevzuatımıza girmiş olan kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği düzenlemesi, 15.05.2008 tarih ve 5763 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile ilga edilmiş, ancak aynı Kanunla 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na Ek 2. madde olarak ilave edilmiştir. Yani, kısa çalışma maddesi İş Kanunu’ndan İşsizlik Sigortası Kanunu’na göç ettirilmiştir.

Halen 4447 sayılı Kanun’da yer alan kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğine ilişkin Ek md. 2, “Torba Kanun” olarak anılan 6111 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Maddenin son hali şöyledir:

“Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak önemli ölçüde azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere kısa çalışma yapılabilir.

Bu Kanun’a göre sigortalı sayılan kişileri hizmet akdine tabi olarak çalıştıran işveren, kısa çalışma talebini, derhal gerekçeleri ile birlikte Türkiye İş Kurumu’na, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya bir yazı ile bildirir. Talebin uygunluğunun belirlenmesine ilişkin usul ve esaslar, ilgili kurum ve kuruluşların da görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Kısa çalışma halinde İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kısa çalışma ödeneği ödenir. İşçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için, hizmet akdinin feshi hariç işsizlik sigortası hak etme koşullarını yerine getirmesi gerekir.

Günlük kısa çalışma ödeneği; sigortalının son oniki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının % 60’ıdır. Bu şekilde hesaplanan kısa çalışma ödeneği miktarı, 4857 sayılı Kanun’un 39. maddesine göre 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının % 150’sini geçemez. Kısa çalışma ödeneğinden yararlananlara ait sigorta primlerinin aktarılması ve sağlık hizmetlerinin sunulmasına ilişkin işlemler 5510 sayılı Kanun’da belirtilen esaslar çerçevesinde yürütülür. Kısa çalışma ödeneği olarak yapılan ödemeler başlangıçta belirlenen işsizlik ödeneği süresinden düşülür.

Zorlayıcı sebeplerle kısa çalışma yapılması halinde, kısa çalışma ödeneği ödemeleri 4857 sayılı Kanun’un 24. maddesinin (III) numaralı bendinde ve aynı Kanun’un 40. maddesinde öngörülen bir haftalık süreden sonra başlar.

Bu maddede yer alan kısa çalışma ödeneğinin süresini altı aya kadar uzatmaya ve işsizlik ödeneğinden mahsup edilip edilmeyeceğini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

İşverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.”

Konuya ilişkin “Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Hakkında Yönetmelik”(3) yürürlükten kaldırılarak, 30.04.2011 tarihli ve 27920 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve aynı adı taşıyan yeni Yönetmelik yürürlüğe konmuştur.

Bu yazımızda yeni yasal düzenleme ve yeni Yönetmeliğe göre konuyu inceleyeceğiz.

II- KISA ÇALIŞMA YAPILABİLECEK HALLER VE İŞ-KUR’UN UYGUNLUK TESPİTİ

A- KISA ÇALIŞMA YAPILABİLECEK HALLER

Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak önemli ölçüde azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere kısa çalışma yapılabilir.

6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce kısa çalışma yapılacak iki hal öngörülmüştü. Bunlardan birincisi “genel ekonomik kriz”, ikincisi ise “zorlayıcı sebep”ti. Değişiklikle, “sektörel kriz” ve “bölgesel kriz” olmak üzere, kısa çalışma uygulaması yapılabilecek iki hal daha eklenmiş, sayı dörde çıkmıştır.

30.04.2011 tarihli “Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Hakkında Yönetmelik” 3. maddesinde bu dört halin tanımını vermektedir:

1- Genel ekonomik kriz: Ulusal veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olayların, ülke ekonomisini ve dolayısıyla işyerini ciddi anlamda etkileyip sarstığı durumları,

2- Zorlayıcı sebep: İşverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine olanak bulunmayan, dışsal etkilerden ileri gelen, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan deprem, yangın, su baskını, salgın hastalık, seferberlik ve benzeri nedenleri,

3- Sektörel kriz: Ulusal veya uluslararası ekonomide ortaya çıkan olaylardan doğrudan etkilenen sektörler ve bunlarla bağlantılı diğer sektörlerdeki işyerlerinin ciddi anlamda sarsıldığı durumları,

4- Bölgesel kriz: Ulusal veya uluslararası olaylardan dolayı belirli bir il veya bölgede faaliyette bulunan işyerlerinin ekonomik olarak ciddi şekilde etkilenip sarsıldığı durumları

ifade etmektedir.

Yönetmeliğin 3/ç maddesine göre “kısa çalışma”, üç ayı geçmemek üzere; işyerinde uygulanan çalışma süresinin, işyerinin tamamında veya bir bölümünde geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılmasını veya süreklilik koşulu aranmaksızın en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulmasını ifade etmektedir. Kanun’un eski şeklinde yer alan “en az dört hafta işin durması”, maddenin 6111 sayılı Kanunla değiştirilmiş metninde yer almamakla birlikte, Yönetmelik bu esasa yine yer vermiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’na göre genel bakımdan çalışma süresi haftada en fazla 45 saattir. Haftada 45 saat çalışan bir işyerinin tamamında veya bir bölümünde çalışma süresi üçte bir oranında, yani 15 saat azaltılıp 30 saate indirildiğinde veya en az dört hafta süreyle faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması halinde “kısa çalışma”dan söz edilebilecektir.

B- İŞ-KUR’A BİLDİRİM VE UYGUNLUK TESPİTİ

Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle işyerinde kısa çalışma yapılmasını talep eden işveren, Türkiye İş Kurumu’na (İş-Kur) ve varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya yazılı bildirimde bulunur.

İşveren bildiriminde; genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerin işyerine etkilerini ve zorlayıcı sebebin ne olduğunu; işyerinin unvanını, adresini, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikayı ve sosyal güvenlik işyeri sicil numarasını; varsa iddiasını kanıtlayıcı somut belgeleri belirtmek zorundadır.

İnceleme esnasında; kısa çalışma yaptırılacak işçilere ilişkin bilgileri içeren liste, işveren tarafından Kurum’ca belirlenen formatta hazırlanarak, manyetik ve yazılı ortamda İş-Kur yetkilisine teslim edilir (Yönetmelik md. 4/3).

İşverenin kısa çalışma talebi, öncelikle İş-Kur tarafından sebep ve şekil yönünden değerlendirilir. Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel krizin varlığı, işçi ve işveren sendikaları konfederasyonlarının iddia etmesi ya da bu yönde kuvvetli emarenin bulunması halinde, İş-Kur Yönetim Kurulu’nca karara bağlanır. Böyle bir karar alınmadan, genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle bağdaşmadığı halde, nakit darlığı, ödeme güçlüğü, pazar daralması ve stok artışı gibi sebeplere dayalı olarak yapıldığı tespit edilen başvurular İş-Kur tarafından reddedilir.

Genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile zorlayıcı sebeplerle yapılan başvuruların uygunluk tespiti, Kurum yetkililerince ivedilikle yapılır ve inceleme sonucu, İş-Kur tarafından işverene bildirilir.

İşveren durumu, işyerinde işçilerin görebileceği bir yerde ilan eder ve varsa toplu iş sözleşmesine taraf işçi sendikasına bildirir. İlan yoluyla işçilere duyuru yapılamadığı durumlarda, kısa çalışmaya tabi işçilere yazılı bildirim yapılır.

III- KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNDEN YARARLANMANIN KOŞULLARI

Kısa çalışma halinde işsizlik ödeneği alma şartlarına sahip işçi, işsiz kalmadığı halde işsiz kalmış gibi üç ay süreyle işsizlik sigortasından ödenek alabilecektir.

İşçinin kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilmesi için iki şart vardır:

1- İşverenin kısa çalışma talebinin Kurum’ca uygun bulunması,

2- İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte, 4447 sayılı Kanun’un 50. maddesine göre çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından (iş sözleşmesinin feshi dışındaki şartlarla) işsizlik ödeneğine hak kazanmış olması. Yani, kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olanlardan son üç yıl içinde en az 600 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olanlar, kısa çalışma ödeneği alabileceklerdir.

IV- KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNİN MİKTARI VE SÜRESİ

Günlük kısa çalışma ödeneğinin miktarı, 4857 sayılı İş Kanunu’na göre 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının % 150’sini geçmemek üzere(4), sigortalının son on iki aylık(5) prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının % 60’ıdır(6). Kısa çalışma ödeneği, işyerinde uygulanan haftalık çalışma süresini tamamlayacak şekilde, çalışılmayan süreler için aylık olarak hesaplanır ve işçinin kendisine, aylık olarak her ayın sonunda ödenir.

Örnek-1: 01.07.2011 tarihinde başlayan bir kısa çalışmadan dolayı işyerinde bir ay içinde 15 gün tam çalışma yapılması, 15 gün de çalışma yapılmaması durumunda; primi asgari ücretten ödenmiş olan bir işçiye 837,00 x %60 = 502,20/30 x 15= 251,10 TL (damga vergisi hariç), primi tavandan ödenmiş olan bir işçiye ise 837,00 x %150 = 1.255,50/30 x 15= 627,75 TL (damga vergisi hariç) kısa çalışma ödeneği ödenmesi söz konusu olacaktır. Kısa çalışma ödeneği ödenen işçinin söz konusu 15 günlük süreye ait genel sağlık sigortası primi ayrıca İş- Kur’ca Sosyal Güvenlik Kurumu’na yatırılır. Tam çalışma yapılan 15 günlük işçi ücreti ise, kısa ve uzun vadeli sosyal güvenlik primiyle birlikte işveren tarafından karşılanacaktır.

Örnek-2: 01.07.2011 tarihinde başlayan bir kısa çalışmadan dolayı işyerinde bir ay içinde hiç çalışma yapılmaması durumunda; primi asgari ücretten ödenmiş olan bir işçiye 01.07.2011- 31.12.2011 dönemi için brüt asgari ücret 837,00 TL olduğuna göre 502,20 TL, primi tavandan ödenmiş olan bir işçiye ise en çok 1.255,50 TL (damga vergisi hariç) kısa çalışma ödeneği ödenecektir. Kısa çalışma ödeneği ödenen işçinin söz konusu 30 günlük süreye ait genel sağlık sigortası primi ayrıca İş-Kur’ca Sosyal Güvenlik Kurumu’na yatırılır.

Kısa çalışma ödeneği, 4447 sayılı Kanun’un ek 2. maddesine aykırı olmamak koşuluyla aynı Kanun’un 50. maddesindeki esaslara göre ödenir.

Zorlayıcı sebeplerle işyerinde kısa çalışma yapılması halinde, ödemeler 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinin (III) numaralı bendinde ve 40. maddesinde öngörülen bir haftalık süreden sonra başlar. 40. madde, zorlayıcı sebeple çalışmama halinde, işverenin bir hafta boyunca her gün için yarım gündelik üzerinden ücret ödemesini emretmektedir.

İşçinin kısa çalışma ödeneği aldığı süre için, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereği ödenecek sigorta primi, İşsizlik Sigortası Fonu tarafından Sosyal Güvenlik Kurumu’na aktarılır.

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanan işçi, işsizlik sigortasından yararlanmak için 4447 sayılı Kanun’un 50. maddesinde öngörülen koşullar gerçekleşmeden işsiz kalırsa, kısa çalışma ödeneği aldığı süre düşüldükten sonra, daha önce hak ettiği işsizlik ödeneği süresini dolduruncaya kadar işsizlik ödeneğinden yararlanır.

Kısa çalışma ödeneği nafaka borçları dışında haciz veya başkasına devir veya temlik edilemez.

Kısa çalışma uygulaması devam eden işyerlerinde yapılan inceleme sırasında işverenin ödenek alan işçilerin çalışma süreleri ile ilgili hatalı bilgi ve belge verdiğinin tespit edilmesi ve Kurum müfettişinin yazılı talebi halinde hakkında hatalı bilgi verilen işçi sayısı da dikkate alınarak kısa çalışma ödeneği durdurulur. İşverenin hatalı bilgi ve belge vermesi nedeniyle yapılan fazla ödemeler, yasal faizi ile birlikte işverenden, işçinin kusurundan kaynaklanan fazla ödemeler ise yasal faizi ile birlikte işçiden tahsil edilir.

Kısa çalışma ödeneği alanların işe girmesi, yaşlılık aylığı almaya başlaması, herhangi bir sebeple silâhaltına alınması, herhangi bir kanundan doğan çalışma ödevi nedeniyle işinden ayrılması hallerinde veya geçici iş göremezlik ödeneğinin başlaması durumunda geçici iş göremezlik ödeneğine konu olan sağlık raporunun başladığı tarih itibariyle kısa çalışma ödeneği kesilir (Yönetmelik md. 9).

Kısa çalışma yapan işveren, işçilerin çalışma sürelerine ilişkin kayıtları tutmak ve istenilmesi halinde ibraz etmek zorundadır (Yönetmelik md. 10).

V- KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNİN SÜRESİ

Ödeneğin süresi üç ayı aşmamak üzere fiilen gerçekleşen kısa çalışma süresi kadardır. Ancak, kısa çalışma ödeneğinin süresini altı aya kadar uzatmaya ve işsizlik ödeneğinden mahsup edilip edilmeyeceğini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. En fazla üç aylık kısa çalışma süresi, 28.02.2009 tarihinden geçerli olmak üzere 18.02.2009 tarih ve 5838 sayılı, 28.01.2010 tarih ve 5951 sayılı Kanunlarla 2008, 2009 ve 2010 yılları için uygulanmak üzere 6 aya çıkarılmış ve kısa çalışma süresini 6 ay daha uzatma konusunda Bakanlar Kurulu’na yetki verilmiştir. Bakanlar Kurulu da 22.06.2009 tarihli ve 2009/15129 sayılı, 01.03.2010 tarihli ve 2010/180 sayılı Kararlarıyla kısa çalışma süresini 6 ay süreyle uzatmıştır.

Ancak, 5951 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme sonrasında, uygulamada ciddi bir sorun ortaya çıkmıştır. Kısa çalışmayı üç ay ile sınırlandıran sürenin, 4447 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 8. madde ile altı aya çıkartılması ve Bakanlar Kurulu Kararı ile bu sürenin altı ay daha uzatılması ile toplamda 12 ay kısa çalışma ödeneğinden yararlanan işçilerin, Kanunla tanınan azami süre kullanıldığı için, yeniden kısa çalışma uygulamasından faydalanmalarının mümkün olmadığı İş-Kur tarafından ifade edilmiştir. 5951 sayılı Kanunla yapılan düzenleme ile her ne kadar kısa çalışma ödeneğinden yararlanma süresi 2010 yılı için uzatılmış olsa da, 2008 ve 2009 yıllarında toplamda 12 ay kısa çalışma uygulamış işyerlerinin 2010 yılında kısa çalışmadan yararlanması imkânsız hale gelmiştir.

Kriz süresince kısa çalışma süresi Avusturya ve Almanya’da 24 aya, İsviçre’de 18 aya kadar uzatılmıştır. Ülkemizde ise 12 ay kısa çalışma yapan işletmelerin kısa çalışmadan mahrum bırakılması doğru değildir(7).

İşveren, ilan ettiği süreden önce normal faaliyetine başlamaya karar vermesi halinde durumu; İş-Kur birimine, varsa toplu iş sözleşmesi tarafı sendikaya ve işçilere altı işgünü önce yazılı olarak bildirmek zorundadır. Bildirimde belirtilen tarih itibariyle kısa çalışma sona erer. Geç bildirimlere ilişkin oluşan yersiz ödemeler hakkında yukarıda belirttiğimiz esaslara göre işlem yapılır.

VI- SONUÇ

Ekonomik krizin yıkıcı etkilerini kısmen önlemeye, işletmelere ve çalışanlara destek sağlayamaya yönelik bir müessese olan kısa çalışma ödeneği, zaten yüksek olan işsizliğin daha da artmasını engellemiştir. 6111 sayılı Kanunla kısa çalışma hallerinin genişletilmesi ve ödenek miktarının yeniden belirlenmesi olumlu olmakla birlikte, daha önce kısa çalışma uygulamasından yararlanmış, ancak krizin olumsuz etkilerini yaşamaya devam eden işletmeler için uygulamanın sürdürülmesi yolundaki taleplere kulak verilmelidir.



Müjdat ŞAKAR*

Yaklaşım



* Prof. Dr., Marmara Ünv., İİBF, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı

(1) Bkz. Vahap ÜNLÜ, “Kısa Çalışmada Neler Oluyor?”, MESS İşveren Gazetesi, Mart 2010.

(2) ÜNLÜ, agm.

(3) 13.01.2009 tarih ve 27109 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

(4) İşsizlik ödeneği bakımından mevcut düzenlemede bu oran % 80’dir. Kısa çalışma ödeneği

açısından 6111 sayılı Kanun öncesi bu oran % 120 idi.

(5) İşsizlik ödeneği bakımından mevcut düzenlemede bu süre son dört aydır.

(6) İşsizlik ödeneği bakımından mevcut düzenlemede bu oran % 40’dır.

(7) ÜNLÜ, agm.

http://www.ozdogrular.com/

29 Temmuz 2011 Cuma

İŞÇİ YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKKINI NE ZAMAN KULLANMALIDIR?



 

İŞÇİ YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKKINI NE ZAMAN KULLANMALIDIR?


 

Yaz sıcaklarından bunaldığımız şu günlerde tüm çalışanların hayali şüphesiz ki denize yakın bir yerlerde tatil yapmak olmalıdır. Artan sıcaklar çalışanların verimliliğini olumsuz etkilemekte ve Yaz aylarında işletmeler genellikle dönüşümlü olarak personellerini yıllık ücretli izine göndermektedirler.

Bilindiği gibi aynı zamanda Anayasal bir hak olan dinlenme hakkı işçiye yasayla tanınmıştır ve bu haktan vaz geçilemez.

İşverenler işyerinde en az 1 yıl çalışmış olan işçilerine bu haklarını kesintisiz olarak kullandırmalıdırlar. Ancak işçi onay verirse yıllık izin süresi bir bölümü 10 günden az olmamak üzere en çok 3’e bölünebilir.

Yıl içersinde işveren tarafından verilmiş olan diğer izinler yıllık ücretli izinden mahsup edilmez İşçi iznini kullanmadan önce herhangi bir sebeple işten ayrılırsa kullanmadığı iznin bedeli kendisine nakden ödenmelidir. Bu ödeme işçinin en son brüt ücreti üzerinden yapılır.

Bilindiği gibi işçinin yıllık ücretli izin hakkını kazanabilmesi için işyerinde işe başladığı tarihten itibaren 1 yıl fiili olarak çalışması gerekmektedir.

Örneğin;

1 Şubat 2011 tarihinde işe giren bir işçi yıllık ücretli izine 1 Şubat 2012 tarihi itibarı ile hak kazanacaktır. Aynı işçinin takip eden yıllardaki izin hakları da her yıl 1 Şubat tarihinde dolacaktır. Bunu bir tablo ile örnekleyecek olursak;

İşçinin işe giriş tarihi: 01.02.2011

 

1. İzine hak kazanacağı tarih 01.02.2012   izin hakkı 14 gün

2. İzine hak kazanacağı tarih 01.02.2013    izin hakkı 14 gün

3. İzine hak kazanacağı tarih 01.02.2013   izin hakkı 14 gün

4. İzine hak kazanacağı tarih 01.02.2014  izin hakkı 14 gün

5.  İzine hak kazanacağı tarih 01.02.2015  izin hakkı 14 gün

6.  İzine hak kazanacağı tarih 01.02.2016  izin hakkı 20 gün (*)

 

İşçinin izine hak kazanması için çalışması gereken süre konusunda bazı yanlış bilgilenmeler söz konusudur. Özellikle çalışanlar 6 ayı doldurduktan sonra 1/2 izin hakları oluştuğu şeklinde düşünceler taşımaktadırlar. Bu bilgiler elbette ki yanlıştır.

Yıllık ücretli izinle ilgili olarak Bu genel hatırlatmalardan sonra Yıllık ücretli izin konusunda tartışma yaratan ve bu yazımıza başlık oluşturan konuya değinelim dilerseniz.

Kanun gereği işçi işe ne zaman girmişse yıllık ücretli izin hakkı 1 yıl sonra tahakkuk etmektedir. Bir başka deyişle yazın işe giren işçi bir sonraki yaz izine hak kazanmakta, kışın işe giren işçi de bir sonraki kışın yıllık ücretli izin hakkı elde etmektedir.

Yazın işe giren işçiler bakımından bir sorun olmamakla birlikte işe giriş tarihleri sebebiyle her sene kış aylarında yıllık ücretli izin hakkı elde eden işçiler bakımından ortaya sorun çıkmaktadır. Doğal olarak çalışanlar genellikle yıllık izin hakkını yaz aylarında kullanmak arzusundadır.

Ancak henüz oluşmamış bir izin hakkını işveren kullandırmak istemediğinde ortaya sorunlar çıkmaktadır. Yıllık ücretli izin hakkına kanunen ne şekilde hak kazanılacağını yukarıdaki örneklerimizle açıkladık Şimdi dilerseniz işçinin yıllık izin hakkını ne zaman kullanabileceği konusu üzerinde duralım. Bu konuyu incelerken ilk bakmamız gereken ise işverenin yönetim hakkı kavramı olmalıdır.

Bilindiği üzere İşyerinde yönetim hakkı işverene aittir. İşveren bu hakkı çerçevesinde işyerindeki düzenlemeleri gerçekleştirerek bir işyeri yönetmeliği oluşturur. Yönetmelik işyerinde uyulması gerekli kurallar manzumesidir. İşçi işe girerken iş sözleşmesinin bir eki niteliğinde olan Personel yönetmeliğine uymayı peşinen kabul eder.

İşte İşveren işçiden gelecek izin taleplerini de bu yönetim hakkı çerçevesinde işin durumuna göre değerlendirecektir.  Ancak işveren bu değerlendirmeyi yaparken işçiyi gözetme borcunu da göz ardı etmemelidir.

Şimdi dilerseniz konumuza öğretiden alıntılarla devam edelim;

“Aşağıda ayrıntılı biçimde görüleceği üzere, yıllık ücretli izinin somut kullanım tarihini belirlemeye yetkisi kimi yasal esaslar çerçevesinde işverene ait kabul edilmektedir. Zira yıllık ücretli izin, işçinin işgörme borcundan yıllık bir dinlenme amacıyla kurtarıldığı periyodu anlatır. Bizdeki mevcut yasal düzenlemelerin temelinde yatan espri de yıllık ücretli izinin kullanılacağı somut tarihi belirleme yetkisinin işverene aidiyeti yönündedir. (İşK. 49 vd, YÜİY. 4 vd.) İsviçre (137[i]) ve Alman hukukunda da (138) bu yönde bir eğilim mevcuttur. İşyerinde çalıştırılan işçi sayısına vs. göre işyerinde yıllık izin kurulu oluşturulsa da, onların tespiti kesin değil işverene sunulan bir öneri (mütalaa) niteliğindedir ve son söz işverene aittir.”[1]

-----------------------

(*) 4857 Sayılı İş Kanunu Md. 53/b - Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi gün...

[1] Akyiğit ERCAN Yıllık Ücretli İzin S.83 Seçkin Yayınevi 2000 Ankara

-----------------------

[i] Aynı eserin 273. Sayfasında da Yargıtayın konuya ilişkin kararlarından örneklere yer verilmektedir.

“Konuyla ilgili olarak erişebildiğimiz çeşitli kararlarında uygulamada Yargıtay’ın da yıllık ücretli izin bir plan dahilinde işverence verileceğini, izinin somut kullanım tarihini belirlemenin yönetim hakkı çerçevesinde işverene ait bir yetki olduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır. Örneğin bu doğrultudaki 25.02.1998 tarihli 9.HD. kararında aynen”…işveren düzenleme yetkisine dayanarak hangi tarihte işçilere izin kullandırma hakkını tespit etme yetkisini haizdir” denilerek bu esas dile getirilmektedir.

(629) Keza program dahilinde işçilerin anayasal güvenceye bağlanmış olan izin haklarını 30.11.1998 tarihli kararında ise bu konuda “….işyerinin çalışma düzenini kurma hakkı işverene aittir. İşveren işyerindeki durumuna göre çalışan işçilere izin verme yetkisine sahiptir” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş durumdadır.(631)

Yüksek Mahkeme bir diğer kararında “….işverenin iznin kullanılacağı süreyi ve zamanı belirleme yetkisi vardır” biçiminde, nispeten kısa bir anlatım tarzını benimsemiş.(632) aynı eğilimi “….iznin bir plan dahilinde verilmesi işverenin yönetim hakkına girmektedir…”ibareleriyle bir başka kararına da taşınmış bulunmaktadır.”

629 9.HD. 25.02.1998, 312/2510.  630 9.HD. 23.06.1998, 8437/10748. 631 9.HD. 30.11.1998, 15055/16955. 632 9.HD. 27.02.1995, 16833/5974.

Görülebileceği üzere hukukumuzda yıllık ücretli iznin kullanım zamanının işverenin inisiyatifinde olduğu görüşü ağırlıklı olarak yer kazanmıştır. Buna mukabil işverenin işçiden izin zamanına yönelik gelecek talepleri keyfi olarak olumsuz karşılamasının işçiyi gözetme ve medeni kanun dürüstlük kuralına aykırı davranışlar olacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Konumuzu aynı eserin ilgili bölümünden bir alıntı ile tamamlayalım.

İşçinin isteğinin mümkün olduğunca dikkate alınması prensibi, aile durumu, sağlık ve mevsim koşulları vs. dikkate alınarak yıllık izin (tatil) zamanının sosyal açıdan daha verimli geçecek biçimde belirlenmesine hizmet eder. Böylece işçi, icabında ailesi bireyleriyle birlikte sosyal hayata daha uygun bir şekilde katılma olanağı bulmuş olur. Örneğin işçi, izin zamanının çocuklarının okulunun kapandığı döneme rastlamasını arzulamakta haklıdır. Bununla birlikte, işçinin istediği tarihin işvereni bağlayıcı bir yanı yoktur. İşletmesel gerekler veya diğer işçilere ait önceliğe sahip istekler bulunmadıkça, anılan dileğin işverence dikkate alınması beklenir.”

Hüseyin İrfan FIRAT

http://www.insangucu.com.tr/default.aspx?pid=20103&nid=68252

Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulaması



Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Oranı (Sıfır) Uygulaması


.

1319 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında, "Bakanlar Kurulu, kendisine bakmakla mükellef kimsesi olup onsekiz yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere

hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin, gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların, gazilerin, özürlülerin, şehitlerin dul ve yetimlerinin Türkiye sınırları içinde brüt 200 m2'yi geçmeyen tek meskeni olması (intifa hakkına sahip olunması hali dâhil) halinde, bu meskenlerine ait vergi oranlarını sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu hüküm, yukarıda belirtilenlerin tek meskene hisse ile sahip olmaları halinde hisselerine ait kısım hakkında da uygulanır. Muayyen zamanda dinlenme amacıyla kullanılan meskenler hakkında bu hüküm uygulanmaz. Geliri olmadığını belgelemenin usul ve esaslarını belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir.

Anılan hükmün verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan 2005/9827 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile özürlülerin Türkiye sınırları içinde muayyen zamanlarda dinlenme amacıyla kullanılanlar hariç olmak üzere brüt 200 m2'yi geçmeyen tek meskene veya tek meskende hisseye sahip olmaları halinde (intifa hakkına sahip olunması hali dâhil) bu meskene ait bina vergisi oranı 2006 yılı için sıfıra indirilmiştir. 2006/11450 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile de 2007 ve takip eden yıllar için bu oranın uygulanacağı belirtilmiştir.

47 Seri No.lu Emlâk Vergisi Kanunu Genel Tebliğine göre, özürlülerin indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanabilmeleri için bu durumlarını tam teşekküllü Devlet hastanesinden alınmış olan sağlık kurulu raporu ile belgelendirmeleri gerekmektedir. Ancak, özürlü kimlik kartı sahibi mükellefler, özürlü kimlik kartlarını belediyede ilgili görevliye ibraz etmek ve bu Tebliğ ekinde yer alan "Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip olanlar Dâhil) Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu" ekine özürlü kimlik kartı fotokopisini eklemek suretiyle indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlandırılacaklardır. Bu durumdaki mükelleflerden ayrıca tam teşekküllü Devlet hastanesinden alınmış sağlık kurulu raporu istenilmeyecektir.

Özürlü kimlik kartı sahibi olmayan mükelleflerin ise, sağlık kurulu raporunun aslını veya onaylı örneğini belediye görevlisine ibraz etmek ve bu tebliğ ekindeki "Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip Olanlar Dâhil) Özürlülere Ait İndirimli Bina Vergisi Formu" ekine raporun fotokopisini eklemek suretiyle indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından yararlanmaları mümkün olacaktır.

Diğer Hususlar

İndirimli bina vergisi oranı uygulamasından yararlananların ilk başvurudan sonra özürlü kimlik kartı veya süreklilik arz eden özürler için sağlık kurulu raporu fotokopisinin her yıl yeniden verilmesi gerekmeyip, şartların taşınması halinde indirimli bina vergisi oranının uygulamasına devam edilecektir. Ayrıca, geçerlilik süresi içerisinde ibraz edilen sağlık kurulu raporuna istinaden ilgili belediyece gerekli işlem yapılacak olup yeni tarihli rapor istenilmeyecektir.

1319 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan düzenlemede, özürlülerin indirimli bina vergisi oranı uygulamasından yararlanabilmeleri için, özürlünün herhangi bir gelirinin bulunmaması ve özür durumunun belli bir oranın üzerinde olması şartları yer almadığından, indirimli bina vergisi oranı uygulamasında, özürlünün herhangi bir gelirinin bulunup bulunmaması ile özür oranı aranılmayacaktır.

44 Seri No.lu Emlâk Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde hiçbir geliri olmayan mükelleflerin indirimli vergi oranından yararlanmaları için anılan Genel Tebliğ ekindeki "Hiçbir Geliri Olmayanların Tek Meskenlerine Ait Taahhüt Belgesi"ni ilgili belediyeye vermeleri yeterli görülmüş olup bu mükelleflerden ayrıca başka bir belgenin istenilmesine gerek bulunmamaktadır.

38 Seri No.lu Emlâk Vergisi Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan "Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip Olanlar Dâhil) Emeklilere, Dul ve Yetimlere Ait Form" ve "Tek Meskeni Olan (İntifa Hakkına Sahip Olanlar Dâhil) Şehitlerin Dul ve Yetimlerine ve Gazilere Ait Form" ile 44 Seri No.lu Emlâk Vergisi Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan "Hiçbir Geliri Olmayanların Tek Meskenlerine Ait Taahhüt Belgesi"nde bulunan "Bu meskenimi muayyen zamanlarda dinlenme amacıyla değil, daimi olarak kullanmaktayım." ifadeleri, "Bu mesken muayyen zamanlarda dinlenme amacıyla değil, daimi olarak kullanılmaktadır." şeklinde değiştirilmiştir. Odit YMM
TEK MESKENİ OLAN (İNTİFA HAKKINA SAHİP OLANLAR DÂHİL)

ÖZÜRLÜLERE AİT İNDİRİMLİ BİNA VERGİSİ BİLDİRİM FORMU

Tarih: ...../....../......
............................BELEDİYE BAŞKANLIĞINA

Emlâk Vergisi Kanununun 8 inci maddesi uyarınca aşağıda vasıfları açıklanan meskenime indirimli bina vergisi oranı uygulanmasını talep ediyorum.

Türkiye sınırları içinde hisseli veya tam mülkiyet kapsamında brüt yüzölçümü 200 m2'yi geçmeyen tek meskenim dışında başka meskenim bulunmamakta olup bu mesken muayyen zamanlarda dinlenme amacıyla değil, daimi olarak kullanılmaktadır.

Bu bilgilerin doğruluğunu kabul eder, gereğini arz ederim.

ADRES: MÜKELLEF

Adı ve Soyadı

(İmza)

GAYRİMENKULÜN:

Bina Vergisi Sicil No : ..................................................

Belediyenin Adı : ..................................................

Mahallesi : ..................................................

Cadde ve Sokağı : .................................................

Kapı ve Daire No : ..................................................

Pafta No : ..................................................

Ada No : ..................................................

Parsel No : ..................................................

EK - Özürlü kimlik kartı fotokopisi veya sağlık kurulu raporu fotokopisi.

http://www.ozdogrular.com/content/view/16532/176/

Blog Arşivi

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı